Aynı ülkenin insanlarının nasıl birbirlerine düşman edildiğini, savaşın ne kadar anlamsız olduğunu anlatan harika bir film Dongmakgol'a Hoş geldiniz..
Blogları Canlandırma Projesi kapsamında Ağustos ayı temamız Savaş/Zafer/Kahramanlık ve Türk yazarlardı. Bende temamıza uygun olarak bir Güney Kore savaş filmi seçtim.
Etkinliğimiz hakkında bilgi almak isterseniz tıklayınız.
Welcome To Dongmakgol konusu, bir Amerikalı ve bir grup Kuzey ve Güney Koreli askerler savaş döneminde bir köyde mahsur kalırlar. Savaştan haberi olmayan köy halkını korkutmamak, onlara zarar vermemek için bir süreliğine zorunlu ateşkes yaparlar.
-2 saat 13 dakika-
Savaş, dram
1950 yılının Eylül ayında, Kore Savaşının hala devam ettiği dönemde Güney ve Kuzeyliler bir bölgede çatışmaya girerler. Çatışmadan sağ kurtulan askerler dağda rastgele yürümeye başlarlar.
Kuzeyli askerler ormanın bir köşesinde dinlenirken garip bir kızla karşılaşırlar.
Askerler yakınlarda bir köy olduğunu anlar ve köye doğru yola çıkarlar.
O sırada Güneyli askerler de ormanın bir diğer tarafında bir adamla karşılaşırlar.
Adam da onları köye davet eder.
Şimdi diyeceksiniz ki "Askerler adamın kafasına silah dayamış o da onları köye mi davet etmiş ?"
Evet tam olarak öyle oldu. Çünkü adamın savaştan haberi yok. Askerlerin elindeki silahın bile ne işe yaradığını bilmiyor hatta onun silah olduğunu bile bilmiyor. İşte köy halkının hepsi böyle.
Ne savaştan, ne Kore'nin bölündüğünden hiçbir şeyden haberleri yok.
Bomba görüyorlar patates sanıyorlar, tüfek görüyorlar sopa sanıyorlar böyle her şeyden habersiz insanlar işte.
Savaşın ortasında savaştan habersiz, dertsiz tasasız çocuklar gibi yaşayan Dongmakgol halkı. Ben onları çok sevdim..
Bir yandan Güneyliler diğer yandan Kuzeyliler köye doğru ilerlerler ancak o sırada köyde yabancı biri daha vardır.
Uçağı köyün yakınlarına düşen bir Amerikalı Yüzbaşı.
Adam yaralanınca köy halkı onu köye getirmiş ve tedavi etmiş. Ancak bir sorun var. Dil sorunu. Kimse onu anlamıyor.
Köyün bir öğretmeni var köyün en bilgili kişisi o. Onunda İngilizcesi işte bu kadar 👇
Öğretmenin nasılsın sorusuna istediği cevabı alamadığında verdiği tepki çok komikti 😄
Akşam bütün köy bahçede otururlar ve Güneyli asker şu an içinde bulundukları savaş durumunu onlara anlatır.
Köy halkının o sorusu ve askerin verdiği cevap..
Beni o kadar üzdü ki. Başka bir ülke değil ama aynı zamanda başka bir ülke..
Onlar böyle sohbet ederken Kuzeylilerde köye giriş yapar.
Tabii birbirlerini gören askerler hemen silahlarına davranırlar. Biranda kaos ortamı oluşur.
Ancak askerlerden biri diğer askerlere bu işi başka yerde çözmeyi teklif eder.
O silahlar ateşlendiğinde ne olacağından habersiz tabii bize aldırmayın sorun yok diyor.
Gerçekten masum ve saf kelimelerinden başka bir kelime bulamıyorum bu köy halkını anlatmak için.
Askerler eller havaya dediğinde bile hangi el diye soracak kadar saflar.
Neden ellerini havaya kaldırmaları gerektiğini bile anlamazlar. Çünkü daha önce böyle bir durum hiç yaşamamışlar.
Bir tarafta Güneyliler diğer tarafta Kuzeyliler ortalarında da kalmış köylüler.
Tüm gece bu şekilde beklediler. İki tarafında ellerinde silahlar.
Koyu yeşil üniformalılar Güney, açık renkli üniformalılar Kuzey askerleri
Herkes uykusuz kalmış ayakta uyuyacaklar neredeyse ama asla iki tarafta pes etmiyor. Daha sonra yağmur başlayınca köylüler kalkıp gidiyor ama askerler hala aynı yerde bekliyorlar 😄
Yağmurun ortasında sırılsıklam olan askerin yüzünü, ayağından çıkardığı çorapla silen deli kızımız 💛
Daha sonra yanlışlıkla askerlerden biri elindeki bombayı patlamayan bomba sanıp fırlatıp atıyor rastgele ama bomba köyün ambarına denk geliyor ve ambar havaya uçuyor. İçindeki patatesler, mısırlar yok oluyor. Aslında mısırlar tam olarak yok oldu diyemem. Havaya uçan mısırlar yere patlamış mısır olarak düştü.
Bu sahneyi ben çok sevdim. Patlamış mısırlar yere düşerken adeta kar yağıyor gibiydi. O sahne görsel açıdan çok güzeldi. Masalsı bir sahneydi 💛
Ambarın yok olmasıyla köy halkının da bir yıllık erzağı yok olur ve bunun sebebi bizim şapşal askerler olduğu için ambarı doldurana kadar köy halkına tarlada yardım etmeye karar verirler. Ambar dolduktan sonra da köyü terk edecekler.
Tarlada çalışırlarken Güneyin ve Kuzeyin küçük askerleri kendi aralarında konuşurlar.
Bu diyaloğun üzerine Kuzeyli genç askerimiz diğer Kuzey askerine "Güneye biz mi saldırdık?" diye sorar.
Bu diyalog da beni çok üzdü. Özellikle o son replik.. İlk kim saldırmış, neden saldırmış bilmeden sadece emirlere uyarak, sorgulamadan savaşa gidiyorlar.
Halbuki aynı ülkenin vatandaşları, kardeşler ama başkalarının çıkarları yüzünden birbirlerine düşürülmüşler.
Birbirlerine sürekli sataşan bu iki grup asker ve Amerikalı asker kendilerini garip ve korkunç bir durumun içinde bulurlar.
Kuzeyli genç askerimiz bir domuz tarafından kovalanır. O sırada orada olan diğer askerler olaya müdahale etmeye çalışırlar. Hatta Kuzeyli askerimizi bir Güneyli askerimiz korur.
Güneyli, Kuzeyli ve Amerikalı askerlerimiz bir olup güçlerinin birleştirirler ve domuzu etkisiz hale getirirler.
Bu olaydan sonra hepsi birbirleriyle yakınlaşırlar. Savaşı unutup birlikte güzel vakit geçirirler.
Buraya kadar anlattığım kısım filmin ilk yarısıydı. Yani en eğlenceli olan kısımlarıydı.
Eğlenceli ama zaman zaman kurdukları diyaloglarla beni üzen ve düşündüren kısımlardı.
Kendi ülkemin sorunlarına üzüldüğüm yetmiyormuş gibi birde Korelilerin dertleriyle dertleniyorum.
Ama gerçekten Kore'nin ikiye bölünmesi, birbirleriyle savaşmaları ve neden savaştıklarını bilmeyerek savaşmaları beni çok üzüyor. Aynı ülkenin insanlarının nasıl birbirlerine düşman edildiğini, savaşın ne kadar anlamsız olduğunu bu film çok güzel anlatmış.
Filmin ikinci yarısı daha dram ağırlıklı. Ben şahsen baya ağladım. Hatta filmin son sahnesinde ağlıyordum ve film bitti sanıp tam kapatacakken son bir sahne daha gösterildi ve ben o sahnede resmen hıçkırıklara boğuldum. Ben çok etkilendim bu filmden 😭
Ha Kyun Shin ve Jung Jae Young
Bütün oyuncular çok çok başarılıydı ama bu ikisi birer efsane. Çok başarılı iki aktör. Özellikle bu sene Beyond Evil dizisindeki karakteriyle gölüme taht kuran Kyun Shin beyciğimin bu filmde oynadığını bilmiyordum görünce baya sevindim.
Filmi izlerken bazı sahneler için bu da ne diyeceksinizdir. Şahsen ben dedim 😄
Ama daha sonra birkaç yorum gördüm. Filmin animeye benzediğini söylemişler. Gerçekten de öyleydi.
Patlamış mısır sahnesi, domuz sahnesi, yemyeşil alanlar, kelebekler, tatlı ve huysuz bir tonton nine, aşırı mutlu çocuklar hepsi animeden fırlamış gibiydi. Ayrıca filmin müziklerini yapan kişide animeler için müzik yapan bir kişiye aitmiş. Bunu öğrenince heh tamam işte şimdi oldu dedim 😄
Filmin yönetmeninden de bahsedeyim. Adı Park Kwang Hyun. Yönetmenin ilk uzun metrajlı filmiymiş. Aynı zamanda film 2005 yılında Oscar adayı olmuş.
Ben bu filmi çok çok sevdim. Çok anlamlı, başarılı bir film. Gerçek bir hikayeden esinlenilen bu filmi bence herkes izlemeli.
Köy halkının arasında geçen bir diyalogla da yazımı sonlandırıyorum.
+Domuz gördüğünde, boynunu sol elinle tutacaksın gözüne üç kez sağ elinle vuracaksın. Sonra gözü mosmor olacak evine dönecek ve arkadaşlarına Dongmakgol'a gitmeyin, orası korkunç bir yer diye anlatacak. Ve böylece geri gelmeyecekler.
Sen olduğunu farzet; gözüne üç kez vursam sen ne yaparsın ?
-Köydeki tüm erkekleri yanıma alıp geri dönerim!
+Öyleyse onlara vurmamalıyız. Hepsi geri gelirse gözlerini morartamayız.
Bloğumda yayınladığım dram diziler ve filmler
Diziler
Filmler
Daha önce rastlamamıştım hiçbir yerde. Komik ama dramatik bir film sanırım. Gerçek hayatta da kendimizi sartladigimiz kurallar, gerçek masumiyet karşısında catırdamaya başlıyor. Kalemine sağlık 😊
YanıtlaSilBen de temamıza uygun bir film ararken gördüm bir izleyeyim dedim ve bayildiimm :) Evet hem güldürüyor hem ağlatıyor. Kesinlikle katiliyoruum.. Teşekkür ederim :)
Siloooooo, iyi güzel film belli, izlerim tabii :) ben de yarın akşam yazcam bcp yi :) bu ay bcp düzenlemesi sendeydi de muuuu :)
YanıtlaSilÇok güzeldi çook mutlaka bir bakmalısın Deep :) Kolay gelsin sanaa. Evet bu ay ben de :)
Silyazdım şimdi ben deee :)
SilBakıyorum hemeen:)
SilYıllar önce izlemiş, çokça ağlamıştım. Savaşın nelere sebep olduğunu anlatan bu tarz filmlerde ağlamaktan başka bir şey yapamamak insanlığın aslında sadece kukla sanatçısının elinde süründüğünü düşündürüyor. Onlar istiyor, birileri emrediyor ama sen ölüyorsun ben yasını tutup başkasına düşman kalıyorum.
YanıtlaSilHiç görmedim bunu, çok güzelmiş. Not alayım, izlemeliyim. Tanıtım için teşekkürler. :)
YanıtlaSilBlogunuza ilk defa uğruyorum sanırım, bu filmi de daha önce izlemedim. Savaş her zaman çok üzücü, hele ki savaştığın kendi milletinse. Anladığım kadarıyla çarpıcı bir film, not edeceğim. Emeğinize sağlık, ben de bloguma beklerim.:))
YanıtlaSil